19 Kasım 2010 Cuma

Ya da biz masal olsak...

2,5 yaşına gelene dek neredeyse her anı göz göze, diz dize doya doya ana-kız birlikte geçirdiğimizden midir nedir bilmiyorum; üç aydır çalışan anneyle beraber yeni bir Irmak var karşımda.Her akşam(akşamı biraz geçe;yok vazgeçtim akşamla gece arası birşey)iş çıkışı anneanneden alınıp eve gidene kadar ki kısa mesafe yolda ne aldırsam diye düşünüp bir market eziyeti bir de yasakları delme çabası sergiliyor sağolsun.Eminim ki o yasaklar bütün gün rafa kaldırılmış şekilde geçiyor zaten.Bir de ben izin verirsem ne olacak diyip karşılıklı bir inatlaşma yaşıyoruz.Kendimizi eve atar atmaz acıktımmmm,hayır yemicem,çişim geldiiii;yapmıcam,üşüdüm örttttt,sıcakladım açççç,terlik giyicemmm,şimdi de çorabımı çıkarıcam diye devam eden bir karşıtlıklar listemiz var bizim.İstisnasız her akşam.Uslu,uyumlu kızımın yerinde yeller esiyor.Anlıyorum;özlüyor.Tek sebebi bu.Naz yapıyor,şımarmak istiyor.Annesi çalışan tüm çocuklar gibi....
Asıl seremoni ''hadi uyuyalım''dediğim anda başlıyor.Yok öyle eskisi gibi uyumayalım demiyor;hatta koşa koşa gidiyor yatağa.Bilmem kaç kez masal dinleyecek çünkü:)))Ve benim için de asıl kabus tam da burda başlıyor.Hangi masal?
İçinde seni yemek için diye bağıran bir kurt olan ''kırmızı başlıklı kız'' mı?
Ormanda kaybolan ''Hanzel ile Gratel''mi?
Görüntüsü diğerlerinden farklı diye dışlanan ''çirkin ördek yavrusu'' mu?
Beyaz atlı prensi gelince her şeyi toz pembe olacak ''uyuyan güzel''i mi''?
Anne ve babası asla kızmayan ''Cemile''serisi mi?
Hırpalanan ''külkedisi''mi?
Beğenemedim hiçbirini.Seçerek anlatmaktan yoruldum.Çocuklara hayatın gri yanlarını anlatmak ne zormuş meğer.Ne bembeyaz olmalı her şey ne de simsiyah.Ama masal bu ya sonu iyi bitmeli değil mi?Kafası karışmamalı,umut vermeli.Oturdum ilk masalı yazdım.İşyerinde kimseye çaktırmadan kızıyla kaç saat sonra buluşacağını parmak hesabı yapan,eve gelince içine çektiği gıdı kokusuyla kendine gelen anneyle sarı papatyasının öyküsü.Olur mu ki?

7 Kasım 2010 Pazar

Başedemediklerim/iz...

Başedemediğim çok şey var dedim ve daha ilk cümlesiyle doğru adresteyim duygusu yarattı.''Annelik;mizah,yaratıcılık ve sabırla birleştiğinde çok eğlenceli ve başedilebilir bir durum haline gelir.Aksi takdirde yorulursunuz,yıpranır ve yıpratırsınız ;hatta zaman zaman çocuğunuzdan bile sıkılırsınız''
Sıkılınılabilinir mi?Bence evet.Hiç ''asla olmaz'' diyen katı kurallarım yok,daha doğrusu olmaması gerektiğini öğrendiğimden beri yok.İnsanız önce.Hatta sadece insanız.Anne olmamız ilki değil hayatımızın.Onun öncesi var,yaşanmışlıklar,hayal kırıklıkları,sevinçler....Beni ben yapan geçmişteki herşeyi yok sayıp artık anneyim ve öncesi beni ilgilendirmiyor diyebilir miyiz?Anne olduğumuz gün ve sonrasında çok şey değişiyor da olsa yaşanmışlıkları yanımızda taşıyarak devam ediyoruz hayatımıza.Bir pedagogun kurduğu bir ''ilk cümle'' bu kadar çok şey hatırlatsın,düşündürtsün ve paylaşma ihtiyacı duyulsun. Bu kadarını beklemiyordum.Bundan sonrasını yorum yapmadan yazmayı yeğleyeceğim.Pedagog Etel Behramanus'la yaptığım görüşmeden aldığım notlar;alıntılar:
-İki yaşına girmiş bir çocuk ben kavramını öğrenme ve benliğini kazanma aşamasına gelmiş demektir.Kendini kanıtlama ve gösterme ihtiyacıyla birlikte  ''inatlaşma''lar,''hayır''lar artar.Denenmiş bir çok yönteme göre dikkati başka yöne çekilmeye çalışıldığında bunu farkedip inatlaşma artıyorsa görmezden gelmek en iyisidir.Deneyin!
-Birçok anne ve babanın yaptığı en kritik ve ileriye taşınan kurtulması en zor yanlış;.çocuğumuza yaptığı hatanın sonucunu yaşatmamamızdır.Oyuncağını bilerek kırdığında  bir daha parka gidemeyeceğini söyleriz ya da yemeğini bitirirse dışarı çıkabileceğini.Oysa ki biri rüşvet,biri cezadır.Hatta ödül bile yanlıştır,verilmemelidir.Yapılması gereken tek şey doğru sebep sonuç ilişkisini kurmaktır.Oyuncağını kırmasının sonucu birdaha o oyuncakla oynayamamasıdır.Bunun parkla bir ilgisi yoktur.Yemeğini bitirmezse bir dahaki öğüne kadar aç kalacağını anlatmak hatta yemek vermemek gereklidir.Bunun da dışarı çıkmakla bir ilgisi yoktur.Sebep neyse yarattığı sonucu ona göstermek,sonucuna katlanmayı bilmesi gerektiğini anlatmak gereklidir.
-Tutarlı , kararlı olduğumuzu görür ve bilirlerse davranışlarına yansıyan öğrenme biçimi de bu şekilde olacaktır.Zamansız ve olmaması gereken birşeyi istediklerinde son derece tutarlı davranarak yerine getirmezsek bir müddet ağlar;ama bilir ki istediği şey yanlış ve yerine getirilmeyecek.Vazgeçer!Başka şansı yoktur.Başka şans bırakılmamalıdır!
-Çocuğumuzla ilgilenen hatta ona bakan diğer aile üyeleri ya da bakıcı, anne ve babayla her zaman aynı konuda aynı şeyi söylemelidir.Birimizin hayır dediğine diğerimizin evet demesi neyin doğru ya da neyin yanlış olduğu konusunda kafa karışıklığına yol açar.Bu açık kapıdır onları şımartan istediğimi yaptırabilirim duygusunu veren.

Görüşmemiz bu dört ana başlık etrafında seyretti.Daha uzatabilir,eni konu yazabilirdim.Ama en özet ve en kritik olan yerleri yazmayı tercih ettim.Tek tek üzerine düşündüğümüzde çocuklarımızı yetiştirmeye başladığımız günden bu yana bu başlıklarda ne çok nefes tükettiğimiz ne kadar çok zaman harcadığımız aşikar!Buna rağmen değişik fikirlere sahiptir eminim bir çok anne.Çünkü bütün sonuçlar vardığımız noktalar çoğu zaman yaşadığımız koşullar,her çocuğun kendine ait gelişimi,tercihleriyle de alakalı.
Bütün çocukların açık bırakılmış kapılara,şımartılmaya ihtiyacı vardır elbet.Ama en azından okul hayatına giriş yapıp gerçek yaşamla karşı karşıya kaldıklarında çok da fazla şaşırmamaları ve nefeslerimizi başka alanlarda
tüketmemiz fikri oldukça sıcak ve doğru görünüyor bana.Denemeye değer!

4 Kasım 2010 Perşembe

Ankara'dan kalanlar...

''Bir gün bir kitap okudum ve hayatım değişti ''diye yazmıştı ya  Orhan Pamuk, ne kadar büyük ve  ne kadar büyülü bir ifade diye düşünmüştüm okuyunca.Olabilirliliğine inandım hep.Bir kitap,bir yazı,bir gülüş,bir el,bir dost,bir fikir gelir sizi bulur ve her şeyi değiştirir...

Kızım için yazmaya başlamamla birlikte hayatıma yeni giren insanlar özlediğim,görmeden duramadığım,çok şey paylaştığım dostlarım olabiliyorlarsa;
Buz gibi bir Ankara gecesi hiç unutulmayacak anlar kazıdıysa beynime;
Kızlarımızı beraber büyüttüğümüz ''uzaktakiler''bu denli yakın gelebiliyorlarsa;
Aynadan gördüğüm şu minik adam büyüse ve Irmağın arkadaşı olabilse diye sabırsızlanıyorsam,
Defalarca söylenmeli o zaman;iyi ki doğdun Nurturia...



6 Eylül 2010 Pazartesi

Evet Nehir'e...

Ayşe Arman köşesinde yazmış.Bu hafta Nehir'e gönderilmek üzere Henkel'den gelecek 20 bin tl 'nin malesef artık hayatta olmayan Nehir'e mi,yoksa başka bir çocuğumuza mı verilmesi konusunda onay istiyor.Sağlığın parayla ölçülmediği,herkesin eşit haklarla sağlık hizmetinden yararlanabildiği bir ülke ve dünya özlemiyle,bu para zaten Nehir'e aitti ve yine ona gitmeli diyorum.Ailenin özel ihtiyaçlarını karşılamak için değil,hastane masrafları için kullanılacağını unutmayalım lütfen.Ve Ayşe Arman'a e-mail atalım ya da yazısına yorum bırakalım.Evet,Nehir'e gitsin.
http://www.hurriyet.com.tr/anasayfa/

5 Eylül 2010 Pazar

Küçüğüm...

Dün sabaha karşı; önce iyi haberlerini okudum Nehir'in.Tam iyiye gidiyor diye güncelleme yapacakkken başsağlığı yorumlarını gördüm.Dondum,kalakaldım
Küçücük bedeni çok büyük ve çok cesur bir savaş verdi.Hele ailesinin bitmeyen umudu,sabrı...
Duygularım yazarak anlatılabilecek gibi değil.Onun onlarca annesinden biri de bendim;onu hep gülen gözlerinle hatırlayacak.
Ailesine sonsuz sabır diliyorum...

30 Ağustos 2010 Pazartesi

Yine mi?

Oturdum,başka dünya kadar işim yokmuş gibi o işlerin sadece tarafımdan halledilmediği sürece içinden çıkamayacak bir hale dönüşeceğini bilmiyormuşum gibi blogumu taradım baştan ayağa.Bir de ne göreyim!Uykuyla ilgili ne çok yazmışım,post uykuya dair değilse bile bir iki kelime yer vermişim illaki.Uyudu,uyumadı,sevmiyor,uyuyamıyor,uykusuzum,uyku neydi,nasıl birşeydi'ye kadar vardırmışım bir ara.O bir ara ilk üç ayına denk düşüyor.Sabahın köründe kalkan küçük bir bebek nasıl olur da gece yarılarına  kadar gözünü kırpmaz anlamadığım ilk üç ay!Koliktir dediğini duyar gibiyim.Evet kolikti.Evet gazı,sancısı boldu.Ama rahatlatmak için kocakarı reçeteleri dahil her şey denendi.Rahatlatılıyordu ama uyumuyordu.Anne de ''ben uyuyum biraz da siz bakın'' türünden olmayınca iki huysuz baaaayannnn olarak geziyorduk ortalıkta.Çevremdekiler anca şimdi diyebiliyorlar;o zaman Irmak'dan çok sen huysuzdun diye:)))Niye şaşırdınız ki?Huysuzdum evet.Uyumayan oydu,uyuyamayan ben!
İlk üç aydan sonra şahane bir tabloyla karşılaşmadık tabiki.Gazlar pofff diye bitti aniden.Ama uykusuzluk baki kaldı.Gündüz iki kere üçe bölünen iki uyku!Üç bilinmeyenli denklem işte!Çöz çözebilirsen...1 yaşına gelmiş ''kocaman''kızım gündüz uyuyup uyuyacağı bir saatlik uykuları bile ikiye üçe bölmeyi tercih ediyordu niyeyse!Geceleri de beş altı kere uyanıp meme emiyordu,hatta ben bir ara uykusuzluk nasıl vurduysa kaç kere uyanıp emdiğini yazmaya başlamıştım:)))Ne işime yarayacaksa!(Şimdi acayippp saçma geldi:)
Yaz gelsin sokaklarda yorulur uyur,kış gelsin ısınır uyur,bahar gelsin serinler uyur diye diye iki yaşına girmesiyle  ''yeterrrrrr uyumak istiyorum sadece''diyip isyan bayraklarını açtım ve emzirmeyi bıraktık.Ve tatatatammmm deliksiz bir gece uykusu bizimdi artık.Deliksiz!Bölünmeyen!Üç ay sürdük saltanatımızı.Gündüz ,gece tam anlamıyla harika bir uyku düzenimiz oluştu.Meğer fazla sevinmişim.
Bezi bırakmamızla tuvalete kaldırmak gerektiğini atlamışım.''Aman canım bir kere kalkmak da bişey mi ''dememle Irmağın''ben artık sallanmak istemiyorum,yanına yatıcam öyle uyuyalım''demesi bir oldu.Önce yine bir hopladım sevinçten.''Büyüdün kızım , bence de artık sallanmayalım'' dedim ve uzandım yanına.Soyun !dedi bana kendileri.Nasıl yani diye baktım?Soyun anne sırtına dokunarak uyucam.İlginç çocuk!Peki deyip tüm isteklerini yerine getirdim.Tek gözüm açık uyuyor mu diye kontrol ettim.İki saat kadar(abartmıyorum)dönerek uykuya geçmeyi başardı.Ben büyümüş artık benim kızım aman da ne güzel bir duygu bu diye zaferden dönen bir ifadeyle kalktım yanından.Fakat bu tek gözü açık durumlu seansların her biri iki saat kadar sürmeye devam edince eskisinden daha yorucu bir hal almaya başladı.Bu haftaya kadar!
Masal okumamı istiyormuş.Yahu her şey nasıl da benim istediğim gibi gidiyor ,ben de ne zaman uyumadan önce masal okurum diye bekliyordum gibisinden yine aceleci bir sevinç gösterisi yaptım.Uyku saati gelince başladım masal okumaya.Okuma anne anlat,bir yokmuş bir de varmış de:)))Buna da peki.
Bir masal,iki masal,üç masal,dört masal,beş,altı.Bir tane daha anlat!E ama uyduramıyorum artık,yaratıcılığında bir sınırı var.Çizmeli kediyle uyuyan güzeli kanka yaptım.(kedilerden korkma uyuyan güzelden dolayı uykuya yaklaşalım,hani uyumak için yattığımızı bir daha hatırla istersen )daha çıkmıyor kızım uyuyalım!Saatler sonunda uyudu.Ben artık zafer kazanmıştan çok serseme dönmüş vaziyette kalkar oldum yanından.Bugüne kadar!
''Anne ben gündüzleri uyumucam'' dedi ve yıkıldım...''E ama daha çok küçüksün güzel kızım,dayanamazsın akşama kadar,hem çok erken kalkıyoruz.''Erken kalkmıcam anne,akşam da çabuk uyucam''.Buyrun işte,çözmüş formülü. Sabah biraz daha geç kalkıp gündüz uykusunu atlayıp akşam da daha erken yatacak!E ama gündüz sen uyuduğun zaman annene nasıl bir zaman kalıyor biliyor musun,hem 4 yaşına kadar değil miydi bu gündüz uykusu işi,hem daha kreşe gidip bugün uyudu mu diye soracaktım ben öğretmenlerine,DİYEMEDİM!Ama siz diyin de bir rahatlatın beni,Geçer,gider,unutur,dönemseldir,çocuktur bilmez ne söylediğini değil mi:))))))

20 Ağustos 2010 Cuma

Ayçiçeği...

Çocukken ;ailece hatta sülalece her hafta sonu denize gitmek için yollara dökülürdük.O sıcağa,o yola,o otobüs beklemelere aldırmadan istisnasız her pazar.Ne zevkti ama!Hiç aklımdan çıkmaz o anlar.En çok da yolda giderken gördüğüm ayçiçek tarlalarının kurdurduğu hayali hatırlıyorum.Gidiş yolunda yüzleri bana dönük olur,dönüş yolunda arkalarını dönmüşlerdir ya!Önceleri bana küstüler diye düşünüyordum:)Sonra öğrendim ki güneşe dönüyorlarmış!Ve hep istedim,o güneşe dönüşü an be an izleyebilsem keşke.Çocuk aklıma sığdıramadığım birşeydi...
Çocuklarımız da bizim ayçiçeklerimiz mi?Böyle yavaş,böyle hızlı,böyle zor,böyle mucizevi mi büyüyorlar?
Irmağın ilk kez bugün daha önce hiç hissetmediğim kadar büyüdüğünü hissettim,gördüm.Bebek değil artık.
Anne parka gitmicez galiba?
Anne terledim,duş alıcam:)
Ada(oyuncak bebeği)acıkmıştır,çorba ısındı mı?
Okula gidicem ama;elini tutmucam:)

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Bilemedim...

Kalbimi Ege'de bırakmak için daha nasıl bir kare yakalamam gerekirdi ki?

4 Haziran 2010 Cuma

Sadece Nazım...

3  haziran'da yayınlamayı düşünüyordum,olmadı.Ama ne farkeder değil mi?Yaşamayan herkes bu dünyadan o gün gitmiş olmuyor ki.Hele onun gibiler.Hele o...Şiirleriyle,aşklarıyla,hiç vazgeçmediği kimliği ve kavgasıyla..

Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne.
Allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
Oynasınlar türküler söyleyerek yıldızlar arasında
Dünyayı çocuklara verelim
Kocaman bir elma gibi verelim,sıcacık bir ekmek somunu gibi.
Hiç değilse bir günlüğüne doysunlar.
Bir günlükte olsa öğrensin dünya arkadaşlığı,
Çocuklar dünyayı alacak elimizden
Ölümsüz ağaçlar dikecekler...

Nazım Hikmet

11 Mayıs 2010 Salı

22 Mart 2010 Pazartesi

Sabır...

Boyama mutfakta,yerde yapılacak.Sandalye yerinden santim oynamayacak.Soğanla sarmısak defterinin kenarında duracak ve mutfak bezi kafaya konacak.Gözler kapanacak;ama görülecek.Şimdi bu alakasız gibi görünen fotoğraf;iki yaş bunalımına(bu sözcüğü sevmiyorum;ama doğruluğuna inanıyorum)doğrudan girmiş bir çocuğun ve bari ikna edemiyorum fotoğraf çekeyim diyen boşvermiş annenin halet-i ruhiyesini anlatır mı bilmem?

17 Şubat 2010 Çarşamba

Ayrılış...

Okuduğum bir kitapta''Emzirme anne bebek ilişkisinin en güzel ve en özel bölümüdür.İdeal beslenmenin ötesinde aralarındaki sevgi bağının kurulduğu,güçlendiği ve birbirleri için anlamlarını keşfettikleri bir dönemdir.Bebek kadar anne için de önemlidir.Bu nedenle de sonlandırılması hem anne hem bebek için oldukça zor bir karardır.Ve unutulmamalıdır ki çocuğun hayatındaki ilk ayrılığıdır''diyordu.Bana göre de öyledir.Annenin ilk ve en önemli sorumluluğudur bebeğini emzirmek.Tabiiki yeterli koşullar oluşmuşsa(annenin sütünün olması,bebeğin emmeyi istemesi )
Irmağın iki yaşına üç ay kala artık bırakmamız gerektiğine karar verdim.Zira ;gündüz her aklına geldikçe emmek istemesi,gece saat başı uyanması,tam anlamıyla istediğim uyku düzeninin oturmamış olması,bana olan bağımlılığının gün be gün artması ,yeterince anne sütü almış olması bu kararı vermemi zorunlu kılan nedenler.İkimiz için de zor olacağını iyi biliyordum.Hazırdım....Ama bu kadarına değil.
Bu kadar yıpratıcı bir sürecin bizi beklediğini tahmin etmemişim.
Neden artık emzirmediğimi ona defalarca anlattım,konuştum;ama o şu ana kadar her istediğinde verilen bu kadar sevdiği bir şeyden neden ayrılması gerektiğini anlayamadı.Kabullenemedi.İnatlaştı,sinirlendi.Başka bir çocuk oldu.Uzun uzun krizler yaşadık.Emirler yağdırdı.Aç,kapaatttttttt,in,çııkkkkkkk,kalk,oturrrrrrrrrr vs...Oyun üretme konusundaki bütün marifetlerimizi ortaya döktük,sınırları zorladık.İlk bir haftamız epey zorlu geçti.Ama artık onun tercihine bırakamazdım,söylemiştim bir kere emziremeyeceğimi ona.Tekrar vermem demek her şeyin
en başa dönmesi ,kafasının karışması demekti ki bu isteyebileceğim en son şeydi.Geceleri yanında beni görmezse daha iyi olabileceğini düşünerek anneannesinde kalmasına karar verdim.Ve ilk kez üç gece ayrı yattık kızımla.Niye şu çocuktan ayrı yaptığım her şey boğazıma  bir düğüm,içimin en ortasına da bir vicdan azabı yerleştiriyor ki?Bulmuşsun fırsatı ,kapa gözünü mışıl mışıl uyusana be kadın!Yoookkk öyle olmadı pek.Sabaha kadar kaç kere uyandım,acaba uyudu mu diye kendime kaç kere sordum,elim telefona gitmesin diye iç sesimi kaç kere bastırdım bilmiyorum.Acıyı seviyorum ben:)
Sonuç olarak; on beş gün geçti ve bitti.Artık emzirmiyorum.Ve en tuhaf geleni de artık talep etmemesi.Yarattığı boşluk.Şimdiye kadar her uyandığında,düştüğünde,ağladığında,canı yandığında,hasta olduğunda,aşı vurulunca,sıkılınca,durmayınca yaptığımız tek şeydi.Yerine konulabilecek  şey ise  ona sımsıkı sarılmak olabilir.
Sırada odasında uyumaya alıştırma ve tuvalet eğitimi var.Ama önce anneye bir mola!

10 Şubat 2010 Çarşamba

Bakıyorum...

Tarihe bir not:
Irmak 21 aylık oldu.Ve son bir haftadır dört kelimelik cümleler kuruyor.En komik haliyle.Şöyle ki;cümlenin başında hep anne bak,sonunda da ikilemeler var.
Anne bak düştü düştü.
Anne bak döktü döktü.
Anne bak kırdı kırdı.
Anne bak hoppa hoppa.

Bugünün son cümlesiyse kahkaha attıracak türdendi.Televizyonda haber sunan Uğur Dündar'ı Atatürk sanarak kafasına geçirdiği şapkayla;
Atatüüü bak gapka gapka!

16 Ocak 2010 Cumartesi

İlk tiyatro...

Çocukların kendi oluşturduğunuz bir grupla oyun oynamaya başladıkları dönem aslında tiyatroya da adım adım yaklaştıkları anlamına gelip boya yapmak ,dans etmek,müzik dinlemek gibi aktivitelerin yanı sıra görsel ve işitsel zekaya hitap etmesi açısından tiyatro büyük önem taşırmış...

Sıkılır mı? Korkar mı? Çıkmak ister mi? Ağlar mı?
Aklımda onlarca soruyla beraber bu sabah Irmak'la Begüm'ü ilk kez ''meyve bahçesi bizim olacak''adlı tiyatro oyununa götürdük.Begüm daha önce iki kere gitmiş,Irmak için bir ilk.Anne olarak benim için de...
Fuayede beklemeye başlamamızla eğleneceklerinin sinyalini verdiler zaten.Fotoğraflara baktılar,broşürleri karıştırdılar,içeri giren çocuklarla oynadılar...
Oyunun başlamasıyla Irmak kısa süreli bir tedirginlik yaşadı,çıkmak ister gibi yaptı.Sonra ilgisini çekti,sahnedeki oyunculara meyve isimleri vermeye başladım,kulağına fısır fısır bişeyler anlattım.Biraz meme emdi,biraz ayak ucumda dolandı,biraz izledi,biraz alkış yaptı.Genel olarak gayet iyiydi.Aynı odada 10 dakikadan fazla duramayan çocuğumun 1,5 saat dar ve karanlık bir yerde nasıl durduğuna şaştım kaldım.Demek ki neymiş Burcu'cum denemeden bilinmiyormuş.Onu yemez demeden önce bir kaşık tatmasını sağlamak,orda uyumaz demeden önce iyice uykusunun gelmesini beklemek,sıkılır demeden önce nasıl eğlenceli hale getiririm diye sormak gerekiyormuş.Çünkü bu çocuklar bizi şaşırtmayı ,nasıl da oldu dedirtmeyi pek bir seviyorlar.
Küçük bir not:Gideceğiniz oyunu seçmeden önce(özellikle bu yaş grubu için)az söz,bol müzik olmasına dikkat edin...