19 Kasım 2010 Cuma

Ya da biz masal olsak...

2,5 yaşına gelene dek neredeyse her anı göz göze, diz dize doya doya ana-kız birlikte geçirdiğimizden midir nedir bilmiyorum; üç aydır çalışan anneyle beraber yeni bir Irmak var karşımda.Her akşam(akşamı biraz geçe;yok vazgeçtim akşamla gece arası birşey)iş çıkışı anneanneden alınıp eve gidene kadar ki kısa mesafe yolda ne aldırsam diye düşünüp bir market eziyeti bir de yasakları delme çabası sergiliyor sağolsun.Eminim ki o yasaklar bütün gün rafa kaldırılmış şekilde geçiyor zaten.Bir de ben izin verirsem ne olacak diyip karşılıklı bir inatlaşma yaşıyoruz.Kendimizi eve atar atmaz acıktımmmm,hayır yemicem,çişim geldiiii;yapmıcam,üşüdüm örttttt,sıcakladım açççç,terlik giyicemmm,şimdi de çorabımı çıkarıcam diye devam eden bir karşıtlıklar listemiz var bizim.İstisnasız her akşam.Uslu,uyumlu kızımın yerinde yeller esiyor.Anlıyorum;özlüyor.Tek sebebi bu.Naz yapıyor,şımarmak istiyor.Annesi çalışan tüm çocuklar gibi....
Asıl seremoni ''hadi uyuyalım''dediğim anda başlıyor.Yok öyle eskisi gibi uyumayalım demiyor;hatta koşa koşa gidiyor yatağa.Bilmem kaç kez masal dinleyecek çünkü:)))Ve benim için de asıl kabus tam da burda başlıyor.Hangi masal?
İçinde seni yemek için diye bağıran bir kurt olan ''kırmızı başlıklı kız'' mı?
Ormanda kaybolan ''Hanzel ile Gratel''mi?
Görüntüsü diğerlerinden farklı diye dışlanan ''çirkin ördek yavrusu'' mu?
Beyaz atlı prensi gelince her şeyi toz pembe olacak ''uyuyan güzel''i mi''?
Anne ve babası asla kızmayan ''Cemile''serisi mi?
Hırpalanan ''külkedisi''mi?
Beğenemedim hiçbirini.Seçerek anlatmaktan yoruldum.Çocuklara hayatın gri yanlarını anlatmak ne zormuş meğer.Ne bembeyaz olmalı her şey ne de simsiyah.Ama masal bu ya sonu iyi bitmeli değil mi?Kafası karışmamalı,umut vermeli.Oturdum ilk masalı yazdım.İşyerinde kimseye çaktırmadan kızıyla kaç saat sonra buluşacağını parmak hesabı yapan,eve gelince içine çektiği gıdı kokusuyla kendine gelen anneyle sarı papatyasının öyküsü.Olur mu ki?

7 Kasım 2010 Pazar

Başedemediklerim/iz...

Başedemediğim çok şey var dedim ve daha ilk cümlesiyle doğru adresteyim duygusu yarattı.''Annelik;mizah,yaratıcılık ve sabırla birleştiğinde çok eğlenceli ve başedilebilir bir durum haline gelir.Aksi takdirde yorulursunuz,yıpranır ve yıpratırsınız ;hatta zaman zaman çocuğunuzdan bile sıkılırsınız''
Sıkılınılabilinir mi?Bence evet.Hiç ''asla olmaz'' diyen katı kurallarım yok,daha doğrusu olmaması gerektiğini öğrendiğimden beri yok.İnsanız önce.Hatta sadece insanız.Anne olmamız ilki değil hayatımızın.Onun öncesi var,yaşanmışlıklar,hayal kırıklıkları,sevinçler....Beni ben yapan geçmişteki herşeyi yok sayıp artık anneyim ve öncesi beni ilgilendirmiyor diyebilir miyiz?Anne olduğumuz gün ve sonrasında çok şey değişiyor da olsa yaşanmışlıkları yanımızda taşıyarak devam ediyoruz hayatımıza.Bir pedagogun kurduğu bir ''ilk cümle'' bu kadar çok şey hatırlatsın,düşündürtsün ve paylaşma ihtiyacı duyulsun. Bu kadarını beklemiyordum.Bundan sonrasını yorum yapmadan yazmayı yeğleyeceğim.Pedagog Etel Behramanus'la yaptığım görüşmeden aldığım notlar;alıntılar:
-İki yaşına girmiş bir çocuk ben kavramını öğrenme ve benliğini kazanma aşamasına gelmiş demektir.Kendini kanıtlama ve gösterme ihtiyacıyla birlikte  ''inatlaşma''lar,''hayır''lar artar.Denenmiş bir çok yönteme göre dikkati başka yöne çekilmeye çalışıldığında bunu farkedip inatlaşma artıyorsa görmezden gelmek en iyisidir.Deneyin!
-Birçok anne ve babanın yaptığı en kritik ve ileriye taşınan kurtulması en zor yanlış;.çocuğumuza yaptığı hatanın sonucunu yaşatmamamızdır.Oyuncağını bilerek kırdığında  bir daha parka gidemeyeceğini söyleriz ya da yemeğini bitirirse dışarı çıkabileceğini.Oysa ki biri rüşvet,biri cezadır.Hatta ödül bile yanlıştır,verilmemelidir.Yapılması gereken tek şey doğru sebep sonuç ilişkisini kurmaktır.Oyuncağını kırmasının sonucu birdaha o oyuncakla oynayamamasıdır.Bunun parkla bir ilgisi yoktur.Yemeğini bitirmezse bir dahaki öğüne kadar aç kalacağını anlatmak hatta yemek vermemek gereklidir.Bunun da dışarı çıkmakla bir ilgisi yoktur.Sebep neyse yarattığı sonucu ona göstermek,sonucuna katlanmayı bilmesi gerektiğini anlatmak gereklidir.
-Tutarlı , kararlı olduğumuzu görür ve bilirlerse davranışlarına yansıyan öğrenme biçimi de bu şekilde olacaktır.Zamansız ve olmaması gereken birşeyi istediklerinde son derece tutarlı davranarak yerine getirmezsek bir müddet ağlar;ama bilir ki istediği şey yanlış ve yerine getirilmeyecek.Vazgeçer!Başka şansı yoktur.Başka şans bırakılmamalıdır!
-Çocuğumuzla ilgilenen hatta ona bakan diğer aile üyeleri ya da bakıcı, anne ve babayla her zaman aynı konuda aynı şeyi söylemelidir.Birimizin hayır dediğine diğerimizin evet demesi neyin doğru ya da neyin yanlış olduğu konusunda kafa karışıklığına yol açar.Bu açık kapıdır onları şımartan istediğimi yaptırabilirim duygusunu veren.

Görüşmemiz bu dört ana başlık etrafında seyretti.Daha uzatabilir,eni konu yazabilirdim.Ama en özet ve en kritik olan yerleri yazmayı tercih ettim.Tek tek üzerine düşündüğümüzde çocuklarımızı yetiştirmeye başladığımız günden bu yana bu başlıklarda ne çok nefes tükettiğimiz ne kadar çok zaman harcadığımız aşikar!Buna rağmen değişik fikirlere sahiptir eminim bir çok anne.Çünkü bütün sonuçlar vardığımız noktalar çoğu zaman yaşadığımız koşullar,her çocuğun kendine ait gelişimi,tercihleriyle de alakalı.
Bütün çocukların açık bırakılmış kapılara,şımartılmaya ihtiyacı vardır elbet.Ama en azından okul hayatına giriş yapıp gerçek yaşamla karşı karşıya kaldıklarında çok da fazla şaşırmamaları ve nefeslerimizi başka alanlarda
tüketmemiz fikri oldukça sıcak ve doğru görünüyor bana.Denemeye değer!

4 Kasım 2010 Perşembe

Ankara'dan kalanlar...

''Bir gün bir kitap okudum ve hayatım değişti ''diye yazmıştı ya  Orhan Pamuk, ne kadar büyük ve  ne kadar büyülü bir ifade diye düşünmüştüm okuyunca.Olabilirliliğine inandım hep.Bir kitap,bir yazı,bir gülüş,bir el,bir dost,bir fikir gelir sizi bulur ve her şeyi değiştirir...

Kızım için yazmaya başlamamla birlikte hayatıma yeni giren insanlar özlediğim,görmeden duramadığım,çok şey paylaştığım dostlarım olabiliyorlarsa;
Buz gibi bir Ankara gecesi hiç unutulmayacak anlar kazıdıysa beynime;
Kızlarımızı beraber büyüttüğümüz ''uzaktakiler''bu denli yakın gelebiliyorlarsa;
Aynadan gördüğüm şu minik adam büyüse ve Irmağın arkadaşı olabilse diye sabırsızlanıyorsam,
Defalarca söylenmeli o zaman;iyi ki doğdun Nurturia...